Özsaygılarını kendileri dışından onaylanma alarak sürdürme mücadelesi içinde olan kişilikler narsisistik olarak adlandırılır. Bununla birlikte hepimiz hayatlarımızı kendimizle ilgili olarak iyi hissedebilecek şekilde yaşama arzusundayızdır. Bu bağlamda kim olduğumuz ve ne kadar değerli olduğumuz duygusu ve zayıflıklar kırgınlıklar da taşırız. Üzerimizde etkisi olan bizce önemli insanların davranışlarımızı dolaylı ya da doğrudan onayladıklarını bilmemiz özsaygımızı güçlü hale getirir.
Davranışlarımızı onaylamadıkları durumlarda da özsaygımızı zedeler. Özel insanlar olarak görülüp değerlendirilmek ki bu başarı hissi ile sonuçlanan edimlerimiz sonrasında olduğunda. Tavrımız aranır olmamız giyim tarzımızın uğraşılarımızın onaylanması beğenilmesi nasılda özsaygımızı güçlendirir. İşte bu noktada bazı kişiler bu durumları öncelikli ihtiyaçları olacak düzeyde yoğun önemseyebilirler. Bu orantısız çaba bu orantısız kendiyle ilgilenme hali narsisistik kişilik ya da patolojik narsisizm terimleriyle adlandırılır.
Freud bu terimi Antik Yunan miti olan Narsissus’tan almıştır. Narsissus suda gördüğü kendi imgesinden öylesine etkilenmiştir ki yansıyan görüntüsüne aşık olmuş ve bunu hiçbir şekilde doyuramadığı için duyduğu yoğun özlem sonucu ölmüş bir genç kişidir. Freud, Alfred Adler ve Otto Rank narsizm ve patolojik narsism üzerinde oldukça durmalarına kavramsal incelemeler yapmalarına rağmen terapilerine ilişkin ilerlemiş veriler bırakmamışlardır. Önceleri bu kişiler dürtü kuramı çerçevesinde çatışma temellik terapilerle tedavi edilmeye çalışılmışken zorluklarla karşılaşıldığı tipik olarak ortaya çıkmıştır. Oysa çağdaş psikanalistler bu kişilerin deneyimlerini davranışlarını başka bir modelle bir eksiklik modeliyle açıklamanın daha doğru olacağını düşündüler. Zira bu kişilerde içsel dünyalarında bir şeyler eksikti. 195’ li ve 1980’ yıllar arasında; temel güven ve kimlik, ego kavramı yerine kendilik, özsaygı ayarı, bağlanma ve ayrılma, gelişimsel duraklama ve eksiklik ve utanç gibi kavramların geliştirilmesi ile narsizme ilişkin anlayışa katkıda bulunuldu.